24 Ekim 2014 Cuma

Kahrolsun Bazı Şeyler

Her gün aynı başlangıçlara uyanıyorum.Her sabahım aynı,hayatımda değişen tek şey mevsimler.İşin garip tarafı her gecemde aynı,sadece uyuyorum.Arada bir sokağa çıkmıyor da değilim.Fakat orada da durum değişmiyor ki sadece yüzler değişiyor ama düşünceler hep aynı.Hep bir geç kalınmışlık,hep hüzün,umut var o yüzlerde.Sahi neden yaşıyor ki insan?Eğer mutlu olamayacaksa bu hayatta neden yaşıyor?Ufacık bir tebessümü bile neden çok görüyorlar ki birbirlerine ve en önemlisi neden her şeyi yanlış anlıyor bizim gibi toplumlar?Neden herkes birbiriyle uğraşıyor kendini geliştirmek kendine bir bakmak varken?Neyse nedenlerim bitmez ki şimdi benim.Ağabeyimin deyimiyle 'hayat çok garip'.Düşünmekten bir türlü kendime zaman ayıramaz oldum.Birde ince düşünmekten etrafımdaki insanları da kendimden soğuttum.Bak işte yine yalnızım çünkü unutuldum.Yabancı insanların sohbetine daldım bir ara.Kulağımda müzik vardı.Sahi ben onları dinlemedim ki onlar gülüyordu,bende gülüyordum.Sabah sabah çimlerin üzerine yağan yağmur ne kadar da güzel kokuyordu.İçime kadar çektim tüm nefesimle yağmur kokusunu.İnsanı ne kadar da ferahlatıyordu.Nasıl da belli oluyor sonbaharın geldiği böyle.Ağaçların arasından gökyüzüne takılı kalıyor bakışlarım.Gökyüzü yüreğim gibi koyu bulutlarla kaplanmış.Hayatın hep hüzün dolu ve karamsar yönlerini aldığımdan sokaklarda iyi gelmiyordu yüreğime.En iyisi yaşamımın 3/2 sini geçirdiğim evimdi.Kitaplarım,yatağım,odam,kedilerim dış kapıdan çıktıktan sonraki rastladığım hayattan daha güzeldi.Kimse sinirlendirmiyordu ki burada beni.Keşke çocukken istemeyerek gittiğim ve dolayısıyla başarısızla sonuçlana o bağlama kursuna tekrar gidebilseydim.Hayat dediğin böyleydi işte hep bir pişmanlık,hep bir geç kalmışlıklarla dolu.
 Düşüncelerime esir düştüm yine bu aralar.Çok yakında vizelerim var.Artık düşünmeyi,düşüncelerimi,mutsuzluklarımı bir kenara bırakmamın vakti gelmiş gibi.Olmuyor yapamıyorum,metroda bile olsa gözyaşlarıma hakim olamıyorum.Ah bu dirençsizliğim...Ne olurdu sanki biraz daha sabretsen de eve geldiğinde hunharca ağlasan ya da takmasan kimseyi.Öyle çok isterdim ki eteğimdeki hüzünleri,mutsuzlukları,umutsuzlukları bir moloz yığını gibi yeryüzünün en ücra köşelerine dökmeyi.Ben bu kadar düşünmekle ve üzülmekle ya alzheimer olurum ya da kalp hastası.Ah birde düşüncelerimi ifade edebilsem.Neden böyle oldum ki ben.Herkes her ağzına geleni söylerken ben neden hep söyleyemediklerim için pişmanlık duyuyorum.Neden umursuyorum ki bu kadar insanları?Tek tesellim okul.Orada arkadaşlarımla geçirdiğim vakitler çok değerli benim için.Hepsi de öyle iyiler ki.Bir de İngilizce dersi olmasa daha iyi olurdu.Zaten dersten hiçbir şey anlamıyorum.Hoca da gelmiş bana soru soruyor.O derslikten ötekine koşturmak yoruyor yeterince zaten.Haftanın beş günü metro ile gele gide,gele gide metrodaki gprs kadının söylediklerini bile ezberledim.O da olmasa İngilizcemin hali perişandı.Artık kendi kendime pencereleri,kapıları kapatırken bile 'lütfen dikkat kapılar kapanacak'demekten kendimi alıkoyamıyorum.En nefret ettiğim şeylerden biri ise zamanımı boş yere harcıyor olmak.Bir türlü ayak uyduramıyorum zamana.Nedense artık yaşlandığımı hissediyorum.Bir bıkkınlık var üzerimde bir türlü üzerimden atamadığım.Bir geç kalınmışlık var neye,nasıl olduğunu çıkaramadığım.

Unutulmuş gibiyim sanki bugün biraz,gökyüzünde çakan şimşekte adım var.
Nasılda güzel yağıyor böylesine yağmur.
Bak!Aydınlattı şimşek penceremden içeri odamı.
Sanki gök gürleyerek bir şeyler söylemek istiyor.

7 Ekim 2014 Salı

Doğum Günüm

Doğum günümün bayramın üçüncü gününe geldiği için çok sevinçliydim.Hem bayram hem doğum günü ne güzel değil mi?Üstelik bu sefer Norveç'ten gelen teyzemin kızı,eniştem ve Karabük'te okuyan ablam olacaktı yanımda.Ama maalesef teyzemin kızının babaannesi yüz felci geçirdiği için fenalaşmış canım kuzenim.Zaten hasta,ayakta zor duruyor.Hakkari'de şark görevi yapan ablam gelemedi maalesef sağlık sorunlarından dolayı.Çünkü zaten iznini geçirdiği ameliyat dolayısıyla kullanmıştı.Eniştem sağolsun çıktı geldi doğum günümde.Sonra hazırlandık,çıktık dışarı.Önce Karşıyaka Çarşıyı gezdik,sonra vapura binip Konak'a geçtik.Kemeraltında gezdik biraz.Eniştem ve Karabük'te okuyan ablam bana kolye aldılar.Zaten takı takmayı çok severim,kolyelerim de kendi zevkime göre.Ayrıca kolay kolay beğenen biri olmadığım için benimle birlikte alınan hediyelere ayrı seviniyorum.Ama hediye hiçte önemli bir şey değil benim için.Sadece doğum günüm ben söylemeden hatırlansın istiyorum ve 'Doğum Günün Kutlu Olsun Gamze'demeleri benim için en güzel hediye.Gezdik geldik semtimize.Ben oje almaya gittim kendime eniştem ve kardeşim dışarıda beni bekliyorlar.Ben nereden bile bilirdim ki onların arkamdan doğum günüm için yapacakları sürprizi konuştuklarını.Gittiğim yerde oje bulamayınca yukarıdaki zücaciye gittik.Eniştemi ise eve yolladık bizi beklemesine gerek olmadığını söyleyerek.Kardeşimle zücaciye giderken yolda akrabalarımızı gördük.Onların da bayramını kutladık ve biraz konuştuktan sonra ojelerimizi alıp evin yolunu tuttuk.Yemeğimizi yedi,kardeşim fotoğraf çekileceğimizi güzel giyinmemi söyledi.Sonra beni oyalamaya çalıştı'Gamze sen maillerine bak bakalım doğum günü mesajları var mı?'diyerek.Bende giyindim üstümü gözüme eyeliner sürüyordum.'Gamzeee koş,gel fotoğraf çekiliyoruz neredesin?'diye seslendi salondan.Bende eyelenirımı düzeltip elimi yıkayasıya kadar geç kaldım biraz.Salona bir girdim.Eniştemin elinde pasta annem,babam,büyükbabam,eniştem,kardeşim 'iyi ki doğdun Gamzeee'diye bağırıyorlar.Çok mutlu oldu,ne yapacağımı bilemedim.Bir dilek tuttum ve pastayı üfledim.Benim haberim yok hala pastayı eniştemin aldığından.Büyükbabam aldı sandım pastayı vallahi bir an.Kardeşim anlattı bana bütün olup bitenleri,arkamdan kurdukları bu güzel sürprizi.Bir sürü fotoğraf çekildim.Pastanın en büyük kısmını ben yedim.Doğum günü çocuğu olmak ne güzel yahu.
 Doğum günlerini artık eskisi gibi sevmiyorum ya.E büyüdük artık yahu.Bir de bir yaş daha arttıkça yaşın yaşlandığının farkına varıyor insan ve istemiyor doğum günü kutlamak falan.Şaka maka yaş on dokuz oldu.Yahu ne çabuk büyüdüm ben.Hep çocuk kalmak istiyorum.Çünkü o zaman bu kadar yıpratmazdı hayat beni.Ne yıprancan daha yahu yolun başındasın,yaşın kaç deme çünkü gerçekten sıkıldım hayattan.Belki hayattan değil ama iki yüzlü insan kalabalıklarından,hiç gerçekleşmeyen hayallerimden sıkıldım artık.(Bir de okul yolundan sıkıldım)Doğum günü sürprizimi çok beğendim.Ablam ve kuzenimde yanımda olsaydı keşke.Hayat bu bazen senin istediğin gibi yolunda gitmiyor bazen bazı şeyler.En iyisi mi sen benim gibi olma her şeyi kafana takma ;)

Bunu nette buldumm.Ne güzel değil mi?

3 Ekim 2014 Cuma

Metro İsyanım ve Takıntılarım



Hayatımın yarısı metro ve otobüs beklemekle geçiyor ve zamanımın yarısını yolda harcamak zoruma gidiyor.Üç haftadır bu böyle sürüyor.Yol boyunca gide gele kitap bitirdim ve mp5'imdeki bütün şarkıları dinledim neredeyse.Bu böyle dört yıl daha sürecek.Normalde iki otobüsle okulda olacağıma nereden çıktı bu metro bir türlü anlayamadım.Ara sıra metroların arızalandığını da söylemeden geçemeyeceğim.Bir buçuk saat yol gidiyorum.En azından doksan dakika var.Yani bir buçuk saat boyunca bir kere kart bastıktan sonra diğer taşıtlarda kart bedava basıyor.Birde her sabah tıklım tıklım gidiyoruz.Oturacak yer bulursan senden iyisi yok demektir.Metroda kadının söylediklerini bile ezberledim ve artık evde kendi kendime kapıyı kapatırken "Lütfen dikkat!kapılar kapanıyor,tren cumaovası yönüne gider"cümlesini söylemeye başladım.Annemde bana "iyi ezberlemişsin ha" diyor.Ezberlememek mümkün mü?
 Yine bir gün okulun karşısındaki duraktan metroya bindim.Otobüste hep kalabalık.Demiri tuttum gidiyorum.Arkamdan kadının biri resmen çiğneyerek geçmek istedi beni ya.Adamın biride elini çeker misin?dedi.Ne desen yeridir.Elimi çektim ama düşüyordum ya resmen.Amcanın birinin kolunu sıktım.Rezil oldum resmen.Ben artık aktarmaya kadar suratı beş karış otobüste dışarıyı izliyorum.Kendi kendimi yiyorum ama resmen.Neyse indim otobüsten aktarmaya bineceğim bastım kartı geçemedim turnikeden takıldım ama geçtim sonunda ya.İndim merdivenlerden metroyu bekliyorum yüzüm beş karış.Metro geldi bindim elinde telefonuyla oynayan bir genç çocuk vardı yüzüme baktı bende yüzümü çevirdim hemen boş bir yere oturdum.Pencere kenarındaydım ve gökyüzünü izledim bir müddet.Pemceremden güneşin camdan yansımasıyla içim açıldı resmen.Ve çapraz köşedeki o yakışıklı çocuğu gördüm.Nasıl da yakışıklıydı.Beni görmemesi için dışarıyı izliyormuş gibi yaptım.Ama gözüm hep ondaydı.Bir ara göz göze bile geldik ve ben hemen kafamı çevirdim,bir daha da bakmadım doğrusu.Çünkü durağıma gelmiştim.Bir de oturduğum yerde karşımda duran ve bana doğru bakıp gülümseyen o küçük kız çocuğu sanki günün bütün moral bozukluğunu alıp götürdüler benden.Oysa ufak bir tebessüm bile mutlu olmama yetiyor.Şimdi insanlar birbirlerine gülümsemek yerine kalp kırmayı tercih ediyorlar.Geçenlerde yine bir genç kıza gülümsedim.Kendini beğenmiş sadece yüzüme baktı.Üzüldüm tabi.Neden ufacık bir tebessümü çok gördü ki bana?
  Hem pencereden dışarı izliyor,hem de çaktırmadan çocuğun yüzüne bakmaya çalışıyordum,durağa gelmeden.Pencereden dışarıyı izlerken çantamdan çıkardım kalemimi,kağıdımı ve şunları yazmaya başladım:
  "Umudunu yitirme,gökyüzüne bak.Belki de güneş bugün senin için doğmuştur.Yeryüzüne bakma orada senin canını incitenler olacaktır,seni arkandan vurmak isteyenler de tabi.Umursama kimseyi,gökyüzü umut dolu.Bugün yeni bir gün ve belki otobüste kötü olaylar yaşadın.Ama kim tanıyacak ki bir daha seni.Hem sen demiyor muydun?Güneş her gün doğar,umutla doğar,yeni bir günün hatırına daha mutlu doğar diye.Çiçeklerin güzelliklerini gör(o sırada metroyla giderken zakkum çiçeklerini görmüştüm).Onlar sanki insanların bütün dertlerini,kederlerini ufak bir tebessümle söküp alıyor gibi.Boşver umursama kimseyi.Hayat herkesi,her şeyi takmak için zaten çok kısa değil mi?Bırak onlar üzülsünler seni üzdükleri için senin o güzel yüzünü asmaya değmez kimse."Kendi kendinin doktoru ol der annem bana hep bende onu dinlemeye başladım artık.Dertlerimi,sıkıntılarımı aktardığım kağıdım,kalemim ve blogum olmasa deliririm herhalde.Birde her şeyi bu kadar kafama takmasam daha mutlu olabilirim.Hatta olurum da bence.
  Biliyor musun?Üniversite beni yavaş yavaş açtı sanki.Artık daha çok konuşur oldum insanlarla.Hocalarımız bize 'hocam' diye hitap ediyor.Atatürk İlkeleri ve İnkılapları dersinde hocanın sorduğu soruya 'ben cevaplamıyım' demesem daha iyi olurdu belki.LYS'de bir türlü ezberleyemediğim ve hatırlıyorum da tekrar tekrar okumak zorunda kaldığım yerden geldi soru ve hoca listeden kaldırdı.Hayır benim adımı nereden buldu anlam veremiyorum hala.Yahu lisede ne güzel başlardaydım ve hocalar listenin tamamını kaldırmadıkça benim adımı söylediklerini hiç hatırlamıyorum.Tam başka konuya kalkacaktım ki çocuğun biri benim söyleyeceğim cevabı söyledi.Bu böyle olmayacak en iyisi en başından çalışmak,işi sıkıya almak gerekir.Hocalarımı çok sevdim ama profesörlerin anlattıklarından pek bir şey anlamıyorum ya.Hele sosyal psikolojicinin dersinde bütün sınıf uyuyoruz.Tek hatırladığım şey ise hocanın intihara girişmiş olmasıydı.Başkada bir şey kalmadı aklımda.Hani diğer yazımda yazılı anlatım hocası ödev verdi demiştim.Geçen hafta pazartesi ben kalkmadım yazımı yazmaya.Utandım ya ne biliyim.Aklıma şöyle bir cümle geldi:'Yaşamaktan korkma,yaşamın senden korkması için çaba harca.'Siz nasıl buldunuz?