Her gün aynı başlangıçlara uyanıyorum.Her sabahım aynı,hayatımda değişen tek şey mevsimler.İşin garip tarafı her gecemde aynı,sadece uyuyorum.Arada bir sokağa çıkmıyor da değilim.Fakat orada da durum değişmiyor ki sadece yüzler değişiyor ama düşünceler hep aynı.Hep bir geç kalınmışlık,hep hüzün,umut var o yüzlerde.Sahi neden yaşıyor ki insan?Eğer mutlu olamayacaksa bu hayatta neden yaşıyor?Ufacık bir tebessümü bile neden çok görüyorlar ki birbirlerine ve en önemlisi neden her şeyi yanlış anlıyor bizim gibi toplumlar?Neden herkes birbiriyle uğraşıyor kendini geliştirmek kendine bir bakmak varken?Neyse nedenlerim bitmez ki şimdi benim.Ağabeyimin deyimiyle 'hayat çok garip'.Düşünmekten bir türlü kendime zaman ayıramaz oldum.Birde ince düşünmekten etrafımdaki insanları da kendimden soğuttum.Bak işte yine yalnızım çünkü unutuldum.Yabancı insanların sohbetine daldım bir ara.Kulağımda müzik vardı.Sahi ben onları dinlemedim ki onlar gülüyordu,bende gülüyordum.Sabah sabah çimlerin üzerine yağan yağmur ne kadar da güzel kokuyordu.İçime kadar çektim tüm nefesimle yağmur kokusunu.İnsanı ne kadar da ferahlatıyordu.Nasıl da belli oluyor sonbaharın geldiği böyle.Ağaçların arasından gökyüzüne takılı kalıyor bakışlarım.Gökyüzü yüreğim gibi koyu bulutlarla kaplanmış.Hayatın hep hüzün dolu ve karamsar yönlerini aldığımdan sokaklarda iyi gelmiyordu yüreğime.En iyisi yaşamımın 3/2 sini geçirdiğim evimdi.Kitaplarım,yatağım,odam,kedilerim dış kapıdan çıktıktan sonraki rastladığım hayattan daha güzeldi.Kimse sinirlendirmiyordu ki burada beni.Keşke çocukken istemeyerek gittiğim ve dolayısıyla başarısızla sonuçlana o bağlama kursuna tekrar gidebilseydim.Hayat dediğin böyleydi işte hep bir pişmanlık,hep bir geç kalmışlıklarla dolu.
Düşüncelerime esir düştüm yine bu aralar.Çok yakında vizelerim var.Artık düşünmeyi,düşüncelerimi,mutsuzluklarımı bir kenara bırakmamın vakti gelmiş gibi.Olmuyor yapamıyorum,metroda bile olsa gözyaşlarıma hakim olamıyorum.Ah bu dirençsizliğim...Ne olurdu sanki biraz daha sabretsen de eve geldiğinde hunharca ağlasan ya da takmasan kimseyi.Öyle çok isterdim ki eteğimdeki hüzünleri,mutsuzlukları,umutsuzlukları bir moloz yığını gibi yeryüzünün en ücra köşelerine dökmeyi.Ben bu kadar düşünmekle ve üzülmekle ya alzheimer olurum ya da kalp hastası.Ah birde düşüncelerimi ifade edebilsem.Neden böyle oldum ki ben.Herkes her ağzına geleni söylerken ben neden hep söyleyemediklerim için pişmanlık duyuyorum.Neden umursuyorum ki bu kadar insanları?Tek tesellim okul.Orada arkadaşlarımla geçirdiğim vakitler çok değerli benim için.Hepsi de öyle iyiler ki.Bir de İngilizce dersi olmasa daha iyi olurdu.Zaten dersten hiçbir şey anlamıyorum.Hoca da gelmiş bana soru soruyor.O derslikten ötekine koşturmak yoruyor yeterince zaten.Haftanın beş günü metro ile gele gide,gele gide metrodaki gprs kadının söylediklerini bile ezberledim.O da olmasa İngilizcemin hali perişandı.Artık kendi kendime pencereleri,kapıları kapatırken bile 'lütfen dikkat kapılar kapanacak'demekten kendimi alıkoyamıyorum.En nefret ettiğim şeylerden biri ise zamanımı boş yere harcıyor olmak.Bir türlü ayak uyduramıyorum zamana.Nedense artık yaşlandığımı hissediyorum.Bir bıkkınlık var üzerimde bir türlü üzerimden atamadığım.Bir geç kalınmışlık var neye,nasıl olduğunu çıkaramadığım.
Unutulmuş gibiyim sanki bugün biraz,gökyüzünde çakan şimşekte adım var.
Nasılda güzel yağıyor böylesine yağmur.
Bak!Aydınlattı şimşek penceremden içeri odamı.
Sanki gök gürleyerek bir şeyler söylemek istiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder